Saturday 7 August 2010

Iki Hafta Once Aromalandik!

Biliyorsunuz Sydneyde festivaller bitmez, ve biz de yeni yetme sydneysiderlar olarak tabiiki de Aroma Festivalini duyunca katilmak istedik. Bizsiz festivalin anlamsiz olacagini dusunuyorduk ancak Capuera cilar, sambaci guzel kizlar, ucuz kahve, Sydneyin delileri, cingeneleri , Taiko davullari ve develi turk cadiri kismi olunca bize sadece izlemek dustu...

Mujde ve Basar ile konustugumuz gibi sabah erkenden latin meydanina gitmek uzere yola ciktik. Oraya vardigimizda bizi cok yakici bir gunes ve buyuk bir kalabalik bekliyordu. Aroma festivalinin ozelligi, her cesit kahvenin indirimli bir fiyattan stantlar boyunca sevenlere sunulmasinin yanisira, degisik kulturlerin ozelliklerini tasiyan yiyecek icecek ve turlu gosterilerin de sahnelenmesi oluyormus. Gider gitmez, uzun kuyrugunu gordugumuz ve Mujdeden lezzetini duydugumuz Guatemala kahvesini aldiktan sonra Gugonun en favorisi olan Sambaci kizlarin oldugu yere gittik. Dogrusu bizim Sambaci kizlardan hic de haberimiz yoktu. Once Capueraci yakisiklilar davullarini caldi biz de ritm tuttuk. Tam bittigini sanmistik ki, asagida resimlerini goreceginiz Brezilyadan ithal arkadaslarla karsilastik :) aman o ne karsilasma!!!kizlar onumuzde dans ederken Gugom agzi achik videolarini cekiyordu, Basar da karsidan bizi cekiyormus meger. Tabi ben sanati gorunce cok heyecanlandim, sanirim Gugo da kizlari gorunce...
Oradan, elimizde kahvelerimizle Continental meydanina ilerledik. Burada da Gogol Bordello tarzinda muzik yapan ilginc sac kesimli ve kiyafetli bir grup sarki soylerken, ilginc sac kesimli ve kiyafetli kizlar Sydneyin delileri ile birlikte sokakta dans ediyorlardi. Bir sure saskinlikla izledikten sonra chekik arkadaslarin geleneksel Dragon Showlarini izledik. Ardindan hayatimizda ilk kez gordugumuz Taiko gosterisi vardi. Geleneksel japon perkusyon sanati bizi cok cok etkiledi. Hatta o kadar etkilendik ki sonrasinda acaba kursuna mi gidip ogrensek bu isi bile dedik.
Hepbirlikte festivalin son kismi olan Turk kismina ilerledik. Ben Istanbuldaki simit saraylarindaki simit ve cay bardagi resmini gorunce gercekten oldugunu zannedip heyecanlandim. Gugo beni sakinlestirdi ve ne yazik ki kofte ekmek ve kagit bardaktaki cayla idare etmek zorunda kaldim. Turk kismina gittigimizde ilgimizi ceken ilk sey, baglama ile biraz Turkce biraz farsca soylenen ve Betulun sarkisi olan “Dertli Leyla” idi :) gerekli kulak cinlatilmasi yapildiktan sonra dansozu izlemek uzere sahneye donduk. Dansoz dedigimiz de Avustralyali oldugunu sandigimiz etine dolgun irice bir ablaydi. Cok da izleyemedik, dansozu pek ozlememisiz...

Gunun sonunda cok yorulmustuk ama guzel resim ve anilarla evimize donduk...

2 comments:

  1. cocuklar tesekkur edrz .yine okuyup,izlerken oralara gelmis gibi olduk.sagolunuz.ellernize beyninize saglik olsun.iyi ki varsiniz.
    sizeri coook seviyoruzzz.kendinize iyi bakin
    sıraniz artik bebek arabalilar arasinda olsuun.
    opuldunuz.

    ReplyDelete
  2. ya ben gene hemen yazmistim Datca'da iken ama gmail sifremi unuttgum icin post edemedim. Demek Dertli Leyla da Avustralya'ya goctu, ha? Belki de evlenip Sen Melahat adinda calisiyordur artik:) Bu arada Guatemala kahvelerinden benim icin de icin! Yeyuzundeki en guzel kahvelerden biri bence.. Muahhhhhhhhhhhh!

    ReplyDelete