Sunday 28 November 2010

Ilk Ziyaretcimiz Geldi, Hos Geldi...

“Avustralya’da doktor olmak nasil olur acaba?” sorusu kafasini kurcalayinca, ayarladigi son stajini yapmak uzere yanimiza gelen Nazo’yu havaalaninda gormek bize cok degisik hisler yasatti...  sanki 7 ay araya hic girmemis gibi geldi bir yandan, diger yandan tanidik bir yuzu cok ozledigimizi farkettik.
Elinde fotograf makinesiyle bir japon turistten farki olmasa da, hakikaten guzel resimler cekerek gecirdi ilk gunlerini. Kardescagizimi cok ozlemisim valla devamli etrafi ve buradaki hayati anlatacagim derken kizin kafasini sisirdim... Nazo’yu Penrith’deki hastanenin yakininda, diger uluslararasi ogrencilerle paylasacagi evine yerlestirmeden once, Penrith civarinda bir kesif turu yaptik. Bu, bizim icin de bir ilk’ti.








Son gunlerimiz, uzakta olmanin zor oldugu, karmasik duygular yasadigimiz, uzuldugumuz zor bir zamandi. O yuzden Nazo’nun gelisi bizim icin cok iyi oldu tabi. Bu enteresan Kasim ayini yasarken, bir yandan da Christmas hazirliklarinin iyice hizlanmasiyla etrafta yilbasi moduna giren insanlari, magazalari, sokaklari gormek bize  cok farkli geliyordu. Zira ensemizde artik 30 dereceye varan gunes, ayaklarda bot yerine parmak arasi terlikler olunca, insan Noel Baba ve Ren geyikleri ile cam agaclarini pek gozunde canlandiramiyor. J)) Saniyorum onumuzdeki ay size daha farkli yilbasi anilariyla dolu bir blog sunacagiz.


Bu arada unutmadan, Nazli gelmeden bir hafta once Hande’nin isyerinden arkadaslari ile beraber Sydne’ye 45 dakika mesafedeki Central Coast denilen bolgeye gittik.
Yagmurlu birkac gun sonunda Quad Biking yapmaya!:))) yolda Australian Reptile Park’a da ugramadan duramadik ve sevgili Elvis ile tanistik. Kendisi, New South Wales’in en iri kiyim timsahi oluyor ve gunde birkac tavugu resimdeki gibi mideye indiriyor.
Ikinci kez Nazli ile de gideriz diyip dayanamadik ve meshur Sculpture by the Sea isimli acik hava sergisine dekatildik. Sergi, Bondi Beach’den Bronte kumsalina kadar uzanan ve okyanus kenarindaki kum tasi kayalarinin uzerinden keyifli bir yuruyus beraberinde izlenen, kimisi pek bir ucuk olan heykellerden ibaret. Acik havada seyri pek keyifli ama...  

Aralik ayina az kaldi, bakalim hayat 2010’un son ayinda bizlere neler getirecek. Onumuzdeki bloglarda esas kiz yine karsinizda olacak, bu seferlik benimle idare edip okudugunuz icin tesekkurler. Bu yaziyi bitirmeden;
Sevgili Ozlem, Vildan ve Rasit...Kalbimiz hep sizinle...





Sunday 21 November 2010

Karanlik Downunder Gunleri

Keyifli anı ve resimleri biriktirip yazayım derken, hic beklemedigim bir haberle sarsıldım 8 Kasım Pazartesi sabahı.. Sevgili teyziscim rahtsızlanmıs ve hastaneye kaldırılmıştı. Çarsamba gunu de, midelere oturan haber geldi. 10 Kasım gunu, tum ozel gun kıyafetlerimin yaratıcısı, cay arkadaşım, alısveris sonrası simit ayran keyfinin vazgecilmez uyesi, emektar teyzisimi kaybettim. Hala dedigime ve yazdığıma inanamıyorum. Su ana kadar gülerek gecirdigim DownUnder gunlerime en buyuk darbe teyzemden geldi :(

Uzakta olmak, yepyeni insanlarla tanışmak, hayata başka bir acidan bakmak bir yana durdu 10 Kasım gunu, orda dura kaldı. Ankara’da genis ailem teyzemi uğurlarken, bense burda yapayalnızdım aklımda binlerce anıyla… Aklıma siradan bir gunde gelmeyecek, teyzisimle dolu anılarım, tum ayrıntısı ile gozumun onunde canlanıverdı. Anlatmaya calıssam da, olmadı hic istedigim gibi. Bogrume cok agır bısey oturdu… Sanırım kolay kolay kalkmayacak.

Fiziksel olarak Sydney, ruhsal olarak Ankara saati ile yasadım gectigimiz haftaları, cok zordu. Kapanısımı yapamadım. TR de bile zaman alacak kapanış, bakalım burda ne kadar sürecek.

Yazarken gözyaşlarımı tutamıyorum, cok sey var anlatacak da, kelimeleri seçmek zor!. Kısa kesiyorum…

Bana kalan güzel anılar, emek verilmis, ozenle dikilmis kıyafetler, caylı-sigaralı sohbetlerın anısı, burunlarda soba komuru kokusu, sonradan yemeklere eklenen tuzlar :) bakinca kendisini gorebilecegim 3 tane kuzen ve Naside’nın meşhur kurabıye tarifi var…

Bir sonraki gorusmeye kadar, Güle güle Nasidisko, seni cok ama cok ozleyecegim…