Wednesday 23 November 2011

Canim Ulkemin Insani Her Yerde Ayni...

Soz verdim, hemen yazayim dedim. Gectigimiz ay pasaportumu yenilemek uzere konsoloslukla ilk temasimi, telefon etmek suretiyle yaptim. Telefonu “ Aliiiyoooo” (genizden soyleyerek) acan bir beyfendi ile lafimi elli kez kesmesine ragmen anlastik. Mevzuda bir karisiklik yok. Internette kolaycacik bulamadigim, yenileme ile ilgili hangi evraklara ihtiyacimin olacagini ogrenmeye calisiyorum.
Gerekli malzemeler, 1 adet nufus cuzdani, 1 adet pasaport ve 2 adet 5cm’e 5cm vesikalik. (bu ne bicim bir olcudur yahu!!!) Iyi dedim bari ogrenmisken, bir foto cektireyim.  Bunu icin ofisime yakin yerlere baktim ve Avustralya Postahane’lerinin bu isi yaptigini gordum. Hemen gidip fotomu cektirdim. Fotograf makinasi, pasaport fotosu cekmek icin kullanilan ozel bir cihaz. Kendi ellerimle Turk Pasaportunu sectim. Ofise donup tekrar kontrol ettim, rengi cok soluk ve ebati uygun gelmedi gozume. Konsoloslugu tekrar aradim.                                                                     
-Aliiyooo
-Merhaba, ben pasaportum icin biraz once aramistim. Australian Post’da fotografimi ..
- Olmaz hanfendi. Australian post’da cekilen fotolar olmuyor. Onlar kendi standardina gore cekiyorlar.
- Ama ben listeden baktim, uygun yaziyordu. Ve de kendi ellerimle sectim Turk pasaportunu. Fakat rengi bana biraz soluk geldi, scan etsem size maille gonders..
- Yok yok hanfedi biz oyle calismiyoruz. Simdi siz mail atacaksiniz. Yukaridaki bilgisayara gidecek, biz gidip almaya calisacagiz. Yok yok biz oyle calismiyoruz.
- Nasil yani? Siz bana benim email adresim yok, mail alamam mi diyorsunuz?
-Yok yok emailim var da. Biz oyle calsimiyoruz. Seyy aslinda pasaportlarla ilgilenen Dilek hanim biraz gecikti bugun. Sanirim trafikte kaldi, bi 20 dakka sonra arar misiniz?
-Tabi ararim. Benim baska bir sorum da olacakti. Bu sene 29 Ekim resepsiyonu yapilcak mi?
-Tabiiiiiii.. (neden yapilmasin ki dercesine)
-Ben herhangi bir email almadim. Acaba iptal mi edildi diye dusundum?
-Pardon hamfendi, adiniz ne?
-Hande Candemir
-himmm.. yani simdi… kem kum.. ben size bu konu ile ilgili sekreter hanima baglayayim.
 (uzun bekleme suresi.. telefonu aktaramamasi… )
Bir bayan sesi.
-Alo buyrun...
(Meramimi tekrar anlattim)
-Adiniz ne?
-Hande Candemir
-Simdi hamfendi, bir email listesine uye olmaniz, 29 Ekim resepsiyonunua katilacaginiz anlamina gelmez. Bu resepsiyon, seckin kimselere yapiliyor. Mesela dernek baskanlari, akademisyenler, doktorlar... Kac kisi var siz biliyor musunuz listelerde? Hem daha cok bu resepsiyon yabancilar icin yapiliyor, Turklere degil…

Hande burda lafini bir guzel yer ve sevgili vatandasi tarafindan Avustralya memleketinde sap’a oturur.
Oysa Hande, bundan bir sure, Amsterdam’a gitmeden once vize bilgileri icin Hollanda konsoloslugunu da aramis, ayni bilgileri almis, teyid ettirmis, kisa zamanda vizesini aldiginda ordaki Hollandalilarla cok hos sohbetlerle bulunmustu.

Ilginc degil midir Turk insaninin kendi vatandasina (arada tanidik yoksa) acimasiz davranmasi, kucumsemesi…
20 dakika sonra nispeten kibar Dilek Hanimla konustum. Mr. Aliiio beyden daha anlasilirdi. Baska kimselerin de bu yanilgiya dusup postanede foto cektirdigini soyledi ve onun uygun olmayacagina dair beni ikna etti.  Konsolosluk civarinda foto cektirebilecegim bir yer var mi diye sordugumda ‘ maalesef yok’ cevabini aldim. Postahaneye gidip parami geri aldim ve 5 e 5cm olcusundeki  fotomu baska bir yerde cektirdikten sonra gectigimiz Pazartesi, istenen evraklarla konsolosluga gittim.

Veznede Dilek hanim’la tanistik. Evraklarimi verirken de, nacizhane bir oneride bulunayim da, bari baska insanlar benim dustugum yanilgiya dusmesinler dedim. E ne de olsa bu durumun emsali gorulmus…
Halbuki bilmeliydim bizim insanimizin oneri kaldirmayacagini. Kibar abla sekil degistirmeye, Aliiiooo bey gibi lafimi kesmeye baslamasin mi. “ Siz bu sehirde kac postane var biliyor musunuz, bizim surdakinde bir guzel cekiliyor” demesin mi.. La havleyi caktim, sessiz kalmayi tercih ettim. Oysaki, bir ust paragrafta belirttigim gibi, bunu telefonda sordugumda, bana yok dememis miydi? Vay dedim! Hande unutma dedim, konsolosluk topraklari Turk topraklaridir. Muamele ona yakisir olur!

Memleketteki kendimden biraz farkli olarak, olay yaratmadan islerimi hallettim ve ordan ciktim.
*Iceri girdigimde bana ‘hanim’ diye seslenen Dilek, pasaportumu verirken “ Hande” diye seslendi. Acaba neden? J

Bir gun bu blogu yazdigim icin sistemin beni utandirmasi dileklerimle…


Sunday 30 October 2011

Eylul Ayinda Burda Ilginc Seyler Oldu!


Insan bazen plan yapar da, bir turlu tutturamaz, bir turlu yaptigi plana uyamaz ya… iste bizim Eylul ayi planladigimiz gibi gerceklestiremedigimiz, bizi hic beklenmedik yerlere goturen bir ay oldu.
Hikaye aslinda biz Turkiye’ye gitmeden once basladi. Tek odali evimizi buyutelim deyip duruyor ancak kontratimizin bitmesini bekliyorduk. Bu arada ben,  elime gecirdigim internete baglanan her turlu cihazla ev bakiyordum. Ev bakmanin yolu bu ulkede tabana kuvvet, camda “Kiralik” yazisi aramaktan degil, Domain ya da Real Estate denen web sitelerini incelemek, begendigin ev olursa ‘Inspection’ (Inceleme) tarihini not almak, o tarih ve saatte, evi sizinle birlikte gezen 10 ile 20 arasindaki rakiple incelemekten gecer. Gugom ‘aman dur yaa, bakariz’ desede,  beni hic kirmadi ve surukledigim her yere geldi. Bircok ev gezdik, ama icimize sinemedi. Ben domain’de evlere bakip bakip hayaller kurmaya devam ediyordum. Ne de olsa zamanimiz var diye, biraz agirdan aliyor, hafta sonlarimizin hepsini ev gezmeye ayirmiyorduk. Aklimizin bir kosesinde de, su anda oturdugumuz evin emlakcisi  Sydney Boutique Property’ ye gitmek vardi.
Bizdekinden cok farkli olarak, burda kiralamalarda kiraci ev sahibi ile hic tanismiyor. Tum baglanti, emlakci vasitasi ile yapiliyor. Tabiiki kanunlar cok net belirlendigi icin, bizim Ziverbey’deki erkek berberinden bozma gibi emlakcilik yapilmiyor.  Is ciddiyetle ele aliniyor, sertifikasiz emlakci kabul edilmiyor. Gelgelelim gunlerden 3 Eylul, ben gene hafta icinde gezilecek yer ve semtleri belirlemisim,  elimizde bir kagit parcasi, ciktik yola. Hedef, Milson’s Point, McMahons Point semtlerine ikinci kez alici gozle bakmak. Elimizdeki saatlerin disinda sokakta, bir evin onunde emlakci tabelasi ve ustunde de “ Falan Filan Emlak’tan kiralik 2. Kat No.8” yazisi  gorunce, hoop iceri dalip evi gezmek. Kacar mi, tabiki yakaladik bir iki adet. Ama birinden bir digerine giderken, ilk evimizi arakenki gibi ter icinde kaldik kalmasina. Sonunda saati 12 ettik ve bizim Emlakciya attik kendimizi. Sonradan sahibi oldugunu ogrendigimiz, tatli bir bayan karsiladi bizi. Meramimizi anlattik, ev bakiyoruz dedik. Kac odali, nerelerde olabilir… bunlardan bahsederken emlakci bize satilik mi, kiralik mi diye sorunca, benim pek kiymetli kocamin agzindan kontrolsuz bir ‘satilik’ lafi cikmasin mi! Sanirim kaderin bagciklari iste o an elimize, ayagimiza dolaniverdi. Emlakci, o gun kampanyasi baslayan bir evin ellerinde oldugunu soyledi ve fotolarini tutusturdu elimize. Bir an sanki vurulduk! Ama sonra ben semtin su anda oturdugumuz semtten daha uzakta oldugunu ogrenince, biraz fikrimi degistirmeye calistimsa da, Gugo buna izin vermedi. Inceleme ayni gun 1:30’da bitiyor, saatlerimiz 12:00’yi gosteriyordu. Emlakcidan ciktik, ilkbaharin bu guzel gununde yolda yurumeye basladik. Gurol, sanki icine cin kacmis gibi evin resimlerine bakip bakip, ‘gel gidelim, guzelse alalim, neden olmasin ya, alabiliriz, bak begendik mi aliriz’.. gibi inanilmaz cumleler sarfediyordu. Alevlenen dusunceler, bir sure benim de susmamla kendini sessislige birakti. Ama cok surmedi… Benim ‘ ya bi baksak mi’ dememle kendimizi sokakta deliler gibi kosarak bulduk. Milson’s Point’ ten Erskinville’e bilet alsak da, trende bu sekilde evi incelemeye yetisemeyecegimizi dusunerek, Wynyard’da kendimiz disari atip, taksiye bindik. Miyir miyir gidip, her kirmizi isiga yakalanan Hintli soforumuze gerekli turkce kelimeleri sarfettikten sonra, sonunda eve ulastik.  Yolda, evi gosteren emlakciyi cebinden aradigimiz icin, onu bekletmeyi ve boylece  evi gormeyi basardik.
Bu basarimiz, ilerideki 3 hafta ilcerisinde ask’a donusecekmis… Emlakciya degil J eve…


Ev, unit (daire) diye adlandirilan ama aslinda townhouse olarak dizayn edilmis bir bahce kati. Evin giris kapisina bir iki basamaktan sonra kucucuk bir verandadan ulasiyorsunuz. Burada cok populer olan, acik olarak dizayn edilmis mutfagi gectikten sonra, yasam alanimiza ulasiyoruz. Biraz daha devam edince cam surgu kapiyi aciyoruz ve tatli, sirin bahceye  ulasiyoruz. Yasasinn! E odalar nerde? Hemen karsimizdaki merdivenerle yukari cikinca once solda bir oda, hemen yaninda banyo, gomme olarak planlanmis camasir odasi ve odanin tam karsi istikametinde bir diger oda, odanin icinde bir banyo ve balkon. Ici bol isikli, her alani gomme dolap olarak degerlendirilmis duvarlari ile yasanasi bir ev.

Avustralya memleketinde de bir cok Avrupa memleketlerindeki gibi, sehre yakin yerlerde kuculen, disari ne kadar cikarsan buyuyen evler var. Biz yasayacagimiz yerin uzun soluklu konusmalar sonucunda, sehre yakin olmasina karar vermistik. Burasi da bu amaca ne kadar da uygundur yarebbim!
Evden ciktik, biraz sessizlikten sonra ‘ ya biz ne yapiyoruz!’ dedik. Aklimizda satin almak yok ki, kiralamak var. Ancak sinsi dusunce bir kez insanin icine girmeye gorsun. Sonraki hafta boyunca, birbirimizden gizli, ne hesaplar yapilmadi da ne domain’deki ilana 50 kez girilerek eve tekrar bakilmadi ki…  Aklimizdan cikaramadigimiz evi 10 Eylul’de (aaaa dogum gunume denk gelmis!!!) tekrar ziyaret etme karari aldik. Bu sefer vakitlice gittik, evin her yerini inceledik. Bir de baktik ki hayaller kurmaya baslamisiz bile. Ikinci goruse Sarah’ da geldi. O da bizi burda yasarken hayal etmeye baslamasin mi?…

Evle ilgili daha da derin inceleme calismalarina basladik. Biz daha ne oldugunu anlamadan, ev almanin ilk adimlarindan olan mortgage broker bakma calismalarina giristik. Emlakcinin broker’i ile gorustuk, evrak degis-tokusu yaptik. Bu arada ben emlakciyi, ev sahibini  evi acikartirma (auction) ile satma isteginden vazgecirtmeye calissam da olmadi.  Belki bahsetmem gereken baska bir sey de, burda ev satisinda, gene Turkiye’den cok farkli bir sekilde, acikartirma methodunun kullanilmasi sanirim. Acikartirma ile evin pazar fiyati belirleniyor ve o fiyattan satilmasi saglaniyor. Boylece fiyati alacak kisiler belirlemis oluyor, haksizlik onleniyor.

Satisa cikacak ev, genelde uzun bir kampanyanin sonunda, bir muzayede memuru, bir tokmak ve teklif verenlerle yapiliyor. Biz hayatimizda hic muzayede gormemistik, bu evcik sayesinde bir iki tanesini gezdik bir sonraki haftasonunda. Redfern semtinde kucucuk bir eve konu komsu, bizim gibi ne oldugunu anlamak icin gelen izleyiciler ve teklif verecek kisilerle birlikte hayatimizin ilk muzayedesini izledik. Memurun sesi evin duvarlarinda yankilanirken, rakamlar havada ucusuyordu. Ucusan rakamlar, saticinin istedigi (reserved price) rakama ulastiktan sonra asil acikartirma basliyor, evi almak icin cildirmis insanlar, ellerindeki mortagage limitlerini zorluyorlar. Gerekirse satici ile pazarlik yaparak (tabiki emakci araciligi ile) evi satin alan kisi, toplam rakamin yuzde on kadarini banka ceki olarak veriyor ve imzayi basiyor evi aliyor. Iki tanesini izlerken kalbimiz daraldi. Bizim de sonumuz boyle mi olacakti…
Arkadaslar vasitasi ile sonradan cok memnun kalacagimiz mortgage broker’imiz ile toplantilar, hesaplamalar yapmis daha ne oldugunu anlamadan kendimizi bu isin gobeginde bulmustuk. Herseyi gectik de, 24 Eylul gunu katilacagimiz acikartirmayi dusunmekten kendimizi alamiyor, evde deliler gibi heyecanlaniyorduk. Sonradan cok sevecegimiz dedim ya, brokerimiz bizi muzayedede temsil etmeyi kabul edince, icimize birazcik olsun su serpildi.
Anam! Geldik mi 24 Eylul’e… Haydi bakalim hop hop hop…

Broker’cigimizla onceden bulusup, biseyler ictik, son bir iki ayrintiyi konustuk ve muzayede alanina geldik. Acaba evde kac kisi olacak? Kac kisi acikartirmaya katilacak? Pazar fiyatini biri cilginca yukari cekmeye calisacak mi? Kafamizda binbir soru ile eve girdik. Sevgili arkadaslarimiz Sarah ve Stuart da bizi yanliz birakmadi. Bizim disimizda, biri Cinli digeri Aussy olan 2 cift daha vardi evde. Teklif vereceklerin, emlakcinin kayit almak sarti ile, teslim ettigi teklif kartlarini (bidding card) almalari gerekiyordu. Cinlilerin ceplerinin hep nakitle dolu oldugunu bildigimizden, Turklugumuzu gostererek, kart almis mi almamis mi gizliden kontrolunu yaptik.
Muzayede memurunun uyarisi ile hepimiz bahceye ciktik ve muzayede basladi. Bu ev bizi mi bekliyormus ne… Cinli cift teklif vermedi, Avustralya'li cift de belli bir sure sonra cekildi. Bilin bakalim ev kime kaldi J J J

Burda uzun sureli borc alirsan bankadan, size sirin mi sirin bir ev veriyorlarmis. Bunu da ogrendik J
Bu haberi verdigimiz azinlik, bize ‘ oooo artik temelli ordasiniz’ dedi. Bu konuya isik tutmak isterim tabi ki.. Turk insaninin kafasinda ev  buyuk onem tasir. Bakiniz nadide bir atasozumuz: Ev alanla evlenene Tanrı yardım eder! (umarim bu ata dogru konusmustur!) Onemlidir de, hepimiz hayatlarimizin buyuk hedeflerinden birini ev almak yapmiyor muyuz? Biz evimizi alir, genelde oraya civimizi cakariz. “Burasi benim yasam alanim deriz”, evimizi severiz, onu hic birakmak istemeyiz. Guney yarimkurede is oyle degiiiiil. Yani, tabiki burda da ayni heyecanla aliyorsun evini, orda yasamaya baslamanin heyecanini yasiyorsun. Ancak, burda ev en buyuk yatirim araci sayiliyor. Dolayisi ile esek yuku ile baska birine kira verecegine, bari biraz ben katayim da evimde oturayim. Civi cakmak, ampul degistirmek icin izin almayayim diyorsun. Demem o ki, evi almis olmamiz, artik TR’ye hic donmeyecegimiz anlamina gelmiyor. Biz buraya tasinma karari almakla, sonbahar ruzgarinda dalgalanan yaprak olmayi kabullenmisiz bi kere... J
Dolayisi ile haydaaaa hep beraber keyfini surelim bu mutlu haberin!
Surelim, surelim de… ne zaman eve tasinacagiz. 24 Eylul’de caktik imzayi ama hala tasinamadik!! Bu bizim gibi heyecanli tiplere yapilacak is mi!!! Insan bu kadar heyecanlanip, hayaller kurup, kafasinda dekorasyon bile yapip, hic mi bir seyine dokunamaz evin yahu!!! Isyanlardayiz!! Burda adina “settlement period”  denen bir yerlesme sureci yasiyorsunuz. Yaptiginiz anlasmada ne zaman eve gireceginizi yaziyorsunuz, bu genelde 4 ile 6 hafta arasinda oluyor. Bizimki 24 Kasim oldu. Taraflarin bu tarihte mutabik kalmalari gerekiyor. Bunun icin de, gene direk ev sahibi ile gorusemiyoruz, bu sefer de avukatlarimizi araci kullaniyoruz. Bizim gibi samimi, sicak :P Turk kulturunden gelmis kimseler icin bu basta biraz soguk gelse de, ittifak devletleri ile olabilecek herhangi bir surtusme bu sekilde ortadan kaldirilmis oluyor. Sevmedigimiz tek yani bu isin, bu bekleme sureci. Evet artik burada da bir evimiz var, ama dokunmak, icine biseyler almak, olcmek, koklamak  J yasak! Ta ki 24 Kasim’a kadar…
O gune yaklasirken bizi neler bekler? Ilginctir, burdaki bir diger fantastik kural da, evi satanin cikarken evi bir guzel, tabir-i caizse, cillop gibi temizlemesi… Iste buna “evlere senlik” denmez de ne denir. Yiihuuuu! 23 Kasim gunu ev sahibi sabahtan tasinma islemini yapiyor. Arkasindan hizir temizleme sirketi eve daliyor, halisina kadar evi temizliyor. Aksam ustu, yeni sahipleri evi teftise geliyor. Cok dikkatli inceliyorlar, cunku evi teslim alacaklari sekil, bu sekil. Memun kalmadilarsa, bunun fotosunu cekiyor, beyan ediyorlar. Bu, yeni sahiplerin imza atistan  sonraki evi  ilk gorusleri.. Bu arada onemli bir not: bu tasinma isleminin bu kadar planli olmasinin bi sebebi de, ev sahiplerinin cok uzuuun surecek minik borclarinin tasinma gunu baslamasi. Tik tak tik tak…
 Zavalli yeni sahipler L Hasret, ozlem ve merak icinde yapacaklari tek sey, ancak tasinma icin kutu toplamak, tasimacilari ayarlamak.. bunun gibi islerle kendilerini avutmak. Poffff!
Prosedur bize cok farkli geldigi icin size bunu anlatmaya calistim, belki biraz detaylica bu sefer. Ancak sanmayin ki tek dusundugumuz ev. Bu arada, onceki yazimda bahsini gecirdigim Berfu ve Hakan temellisinden geldi vallahi!

Cilgin cift bugun itibari ile yeni evlerini de tuttu. Simdi sira Hakan’in is bulmasinda. Cok uzun surmeyecegini umarak, tekrar boylesine yurekli kisilerin digerlerine ornek olmasini cani-i gonulden diliyoruz J

Ulkemizde 29 Ekim Cumhuriyet Bayrami kutlanmaya calisilirken (!), dun burada Halloween (Cadilar Bayrami) catir catir kutlandi. Sokaklar kana burunmus zombilerle doldu tasti :) biz de bunu kacirmadik tabii...














Gectigimiz haftasonunda, 9km’lik engebeli  Spit – Manly yuruyusumuzun harika fotolari ile blogu bitiriyorum.
Esen kalin…
Not: Bir sonraki blogda hala sinirim gecmedi ise, size buradaki konsolosluktan pasaport yenilemem ve 29 Ekim resepsiyonu ile ilgili sinir bozucu animi anlatacagim.. Bekleyin, cok yakinda…









Sunday 18 September 2011

Ay Yine Hemencecik Yazamadim…


Gunlerdir kafamda boza pisiyor. Amanda blog da, ben yazar miymisim da, elime kalemi kagidi alip bi yazmamasim da, falan da filan da… Zaten ben kendime yazar demedim ki.. Bu Gurol Efendi beni kiskaniyor sanirim J Haha!
Gel gelelim bu gectigimiz ayda neler yaptik kismina...
City 2 Surf : Gecen sene evimizin onunden kosarak gecen insanlara saskinlikla bakmistik da, “ Anaaaa bunlar nereye gidiyor!” nidalari atmistik da, baktik biz yapamiyoruz, caddenin ahanda tam ortasina oturup fotolar cekmistik ya… Iste bu sene biz de o kosanlardan olduk. Tabi TR donusune denk geldigi icin cok da formumuzda degildik. Ah o Turkiye’de yediklerimiz olmasaydi, atom karinca gibi kosardik!!!
Bu City 2 Surf de ne ola ki? Simdi bu cilgin Aussy’ler kosma manyagi ya. Bu arkadaslar yil icerisinde her sabah ya da aksam tekli gruplar halinde :P kosuyorlar, biz de kiskancliktan catliyoruz ya.. Bir gun bir araya gelip demisler ki, “yauw neden ayri ayri yapiyoruz bunu, yilda 1 kez toplucanak yapalim. Harbi bir grup olalim!”. Iste burdan cikmis, sehirden (City) en meshur Surf sahili olan Bondi’a kadar! Profesyonel!!!! kosu hayatimiza cok hizli baslasik. Tami tamina 14km. Vallahi bitirdik! Ben kisisel rekorumu 2km hic durmadan kosarak kirdim. Istanbul’da bir ozgurluk parkini kosamazken, simdi 2km ha! Sevgili esim beyfendi, milleti kosarken gorunce zivanadan cikti ve benden cook daha fazla kostu. Finishe ulastigimizda pestilimiz cikmisti. Madalyalarimizi alinca bir enerjilendik, bir costuk! Ben ayaklarimi hissedemezken, acligin beynimize vurdugunu dusunduk. Sevgili bankamiz Westpac’in Bondi Plajindaki parti alanina gittik ve kafamizi sosisli sandviclere gomduk. Allahim ne kadar da lezzetliydi!!! Bu arada unutmadan, kosu baslamadan once 25.000 kisinin katilimiyla dunyanin en buyuk streching’ini yaparak sanirim Guiness Rekorlar kitabina girdik.



Gecen sene soz vermistik kendimize, seneye biz de kosacagiz diye… Sozumuzu tuttuk!


Melbourne: Bu ulkeye geldik geleli Melbourne’a gitmek istemistik. Sonunda sevgili sirketim orda musterilerle- satiscilari biraraya getirme organizasyonu yapti, ben de kaptim bir gorev, taktim kocami koluma, gittik Melbourne yoluna J Sehir guzel de, Sydney’de olmayan birsey var. Sanirim ne oldugunu buldum… sokakta sorf tahtalariyla gezen sorfculer ya da hos gorunumlu bisikletciler


Otelimiz cok guzeldi, sehre yurume mesafesinde. Benim isim cok verimli ve eglenceli gecerken, Gugom da degisik yemekler yeme firsatini buldu. Cumartesi sabahin 7 bucugunda varinca sehre, en sakin anlarini ve ilerleyen saatlerde en kalabalik anlarini gorme firsatimiz oldu. Melbourne’da Agustos – Eylul, 2-3 mevsimi bir gune sigdirarak gecermis. Golgede soguk, guneste yaz sicagi, bir bakiyorsun yagmurlu, bir bakiyorsun ilik. Mevsimlerle duygu corbasi iciyorsun Melbourne sokaklarinda yururken. Herkes orda moda farkli derdi. Sanki haklilarmiymis mi ne! Sokakta Nurhan Damcioglu kiliginin modernize halinde, kafasinda yanlamasina parlak mor sapkali, cok yuksek topuklu kizlar gorduk. Magazalarda cilgin renk ve modelli kiyafetler, ayakkabilar gorduk. Gugom beni kolumdan tuttugu gibi vitrinlerden uzaklara cekistirdi. Kafami dagitacak baska baska konulardan bahsetti. Valizim de kucuktu zaten, almadim birsey. Bir sonraki gezimize sakladim heyecanimi. Sokakta gorduklerimizle yetindik, fotolar cekindik.





Hande’nin Dogum gunu: 10 Eylul Handeloc’un 33 yas gununu kutlama senliklerine sevgili esimin bana ozel hazirladigi masaj kuponumu alarak basladim. Gecen seneye kiyasla, bu sene bir kutlama yapildi. Gelen telefonlarla ve cildirmis facebook sayfamla mutluluguma mutluluk katildi. Cumartesi aksami, birazi ofisten birazi disardan olmak uzere 14 kisilik bir grup halinde Jazushi denen Japon restoranina gittik.





Dogum gunun cilginligi sebebi ile saclarimi eskisi gibi kisalttim! Oh beeeah dunya varmis! Uzun kivircik ne zormus, tekrar animsamis oldum. Dunyanin bu yakasinda amma da eylul bebesi varmis. Ofiste yakin arkadaslarimdan biri olan Sheila’nin da 6 Eylul, gene baska bir Filipinli arkadasin da dogum gunu 16 Eylul’de olunca, ucumuzunkini kutlamak icin 10 Eylul tarihi secildi. Jazushi’de bizim icin bir odacik ayrilmisti. Iceri girerken Nesli’yle telefonda konusmaya calisiyor olsam da, “Happy Bday” nidalari icimi hoplatti. Gecenin gerisi mi…. valla yedik ictik hos gectik. Bir geldiginizde sushi severlerle tekrar gideriz.

Bu yaziyi da hemen su onumuzdeki Pazar yapilacak olan Bridge Run bilgisiyle kapatayim. Pazar sabahinan gene giyecegiz kosu takimlarimizi. Bu sefer istikamet North Sydney’den kopruyu gecerek opera binasini, Domain’in guzel yesilligini solumak ve evimiz yakinlarinda bir yerde bu kosuyu da tamamlamak. Bogaz koprusu degil de, Harbour Bridge’i gececegiz. City 2 Surf’de Sizofrenlere katkimizi, Kopru kosusunda gozleri sorunlu olanlar icin yaptik. Mutluyuz, enerji doluyuz! Blogu hemen ekleyemedigim icin Kopru Kosusunu yaptiktan sonra ekliyorum. Sizin icin birkac foto ile birlikte...

 



Unutmadan! Temellisinden buraya tasinan ilk ciftimizi gonulden kutluyoruz. Berfu ve Hakan 7-8 Ekim’de Sydney’e tasinma cesaretini gosterdi. Onlari muhtesem otesi harika gunlerin beklediginden hic suphemiz yok. Darisi kafasinda buraya gelme plani olanlarin basina!
Temellisinden olmasa da, buraya tatile gelecek olan Niyano’yu da 4 ilaa 8 arasinda bir gozle bekliyoruz J Dikkatli gel Niyan, bi yerini catlatma J J

Super hiper aktif, heyecan dolu gunler dileriz…

Tuesday 2 August 2011

TR TR Dedik, Geldi de Gecti Bile..

Tipik bir yaslanmislik cumlesidir ya “ ah ah zaman nasil da goz acip kapayincaya kadar geciyor” hah aynen oyle oldu bu TR gezimiz. Bir yil boyunca, anlarin hayalini kurduk, ustune gulucukler ekledik, bekledik bekledik de nasil oldu anlayamadan, gittik geldik ve kendimizi yine yeni yeniden 8 odali evimizde buluverdik. Turkiye’de sanki hersey biraktigimiz gibiydi, buraya geldik gene ayni.

Anlatmaya neresinden baslayacagimi bilemedigim tatilimizin ilk bolumu sevgili esimden 1 hafta ayri kalarak gittigim Amsterdam duragi oldu. Pelin’cim indigim Pazar gunu beni otelime gelerek karsiladi ve keyif dolu bir gun gecirmemi sagladi.



2 gun once Berlin’den geldigi Amsterdam’i bir rehber edasiyla tanitti bana, kanallarda tekne ile gezi mi yapmadik, bir meydanda Heineken’lerimizi mi yudumlamadik, bir o bir ben yeni hayatlarimizi anlattik durduk birbirimize. Ayni gunun aksami trenine yetismek uzere ayrildigim arkadasimdan sonra hayatimda hep gormek isteyip de gidemedigim Madame Tussaud’a girdim.



Benim hayalimde mumyalardan ibaret olmasi gereken muze, perdeler, ozel isiklandirma ve ses efektleri ile doluydu. Karanlik herbir odadan isiklar ve acilan perdeleri takip ederek bir digerine geciyordum. 3. bolumde bir ciftle karsilastim, hafif urperen kiza mumya olmadigimi soyleyerek icine su serptigimi saniyorum. 4. bolumde Hollanda’nin karanlik yuzunu gormek uzere yeni bir odaya girdik. Bu kisim vahsi gorunuslu mumyalar, hapishane demirlerinin ardindaki insandan uzak gorunuslu kimselerle doluydu. Muzik korkunc, isiksa cok azdi. Biraz tuylerim urpermedi desem yalan olur. Karanlik ortamda ilerledikce odanin diger ucunda bir perde gordum, belki yaklasirsam perde otamatik olarak acilir diye dusunerek bir cesaret ilerledim. Tam da perdeye yakinlasmistim ki mumya zannettigim vahsilerden biri elindeki iri zinciri yere vura vura ustume altmasin mi… ben icimde cigligi bastim ama benim ses pek duyulmadi, icerdeki diger kiz cilgina donmus avazi ciktigi kadar bagiriyordu. Bende kosarak geri ciktim. Boyle ensemden soguk sular dokuyorlardi sanki.. Amanin o da neydi!!! Hadi dedim bir gayret gene deneyeyim.. Deli miyim neyim… Baska bir mumya gorunuslu vahsi ustume atlamasin mi. Bu seferkinde hafif temas vardi bile… Yok yok altima etmeme az kalmisti. Oylesine bir kitlenmistim ki, yanimdaki kizin beni cekistirmesiyle, hamile ve kalp hastalarina ayrilmis guvenli kestirmeden, bu sefer harbiden cansiz mumyalarin bolumune gectim. Kalp atisim sonraki 15-20 dakkada normale dondu.





Amsterdam’in diger gunlerinde camekan ardinda ki kadinlari gormek pek de icimi acmadi. He ya dunyanin bir gercegi ama, bir kadin olarak pek de bana gore degil cam ardindan et manzaralarini izlemek. Red Light District’e cok yakin otelde kalmam sebebi ile gene de kacamadim manzaralardan… Burdaki son gunlerimde Nur ve komik esi Altug ile bir araya geldik. Beni super agirladilar ve yolcu ettiler ki seneye yeniden gelmeyi dusundum bile.






THY ile Istanbul’a gitmek uzere kapima yaklastikca, ulkemden insan manzaralari belirmeye basladi hemencecik. Oh mis kokulu vatanim :P Sydney’den Amsterdam’a 21 saat huzur dolu gecmesine karsin, Amsterdam’dan Istanbul’a 3.5 saat koltuk inanilmaz rahatsizlik verdi bunyeme. Heyecandan olsa gerek, yol bitmek bilmedi. Sonunda Istanbul’a inmistim. Heyecanla valizimi aldim ve 15 aydir hayalini kurdugum, ailemle karsilasma senaryomu gerceklestirmek uzere cikisa yoneldim. Ciktim da.. Bakindim bakindim… Hah benim senaryo yalan olmus mu ne!!! Kimsecikler yok ortalikta. Elimde valizler, ilerledim bos bir koltuga oturdum. Bekle bekle… Baska koltuga gectim.. Bekle bekle… Bir baskasinda… Sanirim 15 dakika bekledikten sonra belki simdi gelmislerdir dedim, ilerledim. Hah tam da karsimda kardesim, babam ve annem cikanlara bakiyorlardi. Enselerinden “geciktiniiiiiiz” diye yapisinca, hepsi sapsala dondu.





Opusup koklastik, Gugo’mu beklemek uzere bir kafeye oturduk. 10 dakika gecmeden Ayfis anne ve Munir baba da geliverdi. Gugo efendi benden daha sansliydi, hepimiz onun cikisinda ustune atladik, onu ter icinde biraktik heyecandan.






Harala gurele tatilimiz o andan itibaren baslamis bulundu. Evidea’ya gittik kahvalti masasina oturduk, caylar bardaklara doldu bosaldi, doldu bosaldi. Muhabbet girlaydi. Ayfis Anne gunlerce hazirlanmis bize ozledigimiz yemekleri stoklamisti. Yedik de yedik.












Ilk 4 gun Istanbul’da biraz alisveris, biraz saglik muayeneleri ile ben Oracle’daki arkadaslarimi, Gugo ise Bosch’taki arkadaslarini ziyaret etti. Benimkiler superdi, mekan degismis ama herkes ayni heyecanla beni beklemisti. Guzel bir ogle yemegi yedik. Ne yazik ki zaman cok kisitli idi. Azicik gordum ama hic yoktan iyidir dedim.





Sonraki gun biraz Bade ve Can’i mincikladim, Nesli’cigimle Ortakoy’de biseyler atistirip sohbetlere daldik.
Gunler az ama gorecek insan coktu. Sydney’de yaptigimiz plana sadik kalmamiz gerekliyordu. Ozge- Bilge’yi evlerinde ziyaret ettik, Didem- Ozgur’le Meydan’da yemek yedik.






Carsamba gunu geldiginde ben Loc’larla Ankara’ya gittim, Gugo bey ise Candemir’lerle ev sefasi yapti. Kuzeni Pinar onu mangal sofrasinda agirladi. Ben ne yazik ki katilamadim, aklim kaldi. Artik o da bir dahaki sefere.. Malum bende akraba cook hepsini gormek isterim. Ankara teyzelere ve kuzenlerie ayrilmisti. Persembe gunu Fethiye’den supriz yapip gelen Semra ve Pinar icin Nafiye teyzemde bulustuk. Kakara kikiri derken, annem teyzeleri biraz calistirdi ve kisalacak butun kiyafetler dikildi. Buyuk sevap vallahi..












Ertesi gunse Necla Teyzemin evinde bebeleri minciklama bolum 2 yasandi. Bu kisma Gurol’da katildi. Aksamina kuzenlerle Behzat’da guzel bir yemek ile mezelere doyduk. Mekani Bahadir sectigi icin pek begenmedik :P ama idare ettik iste :P





Ankara’dan sonraki duragimiz Hala cenneti Dikili’ye giderken yol ustu lezzet duragi Ozlem-Alp Sayilgan malikanesi oldu. Ozlis’cim bizi cilginlar gibi donattigi bir sofra ile agirladi. BarisEfe ve Vildan da geldi, muhabbetlere raki da katildi, uykular kacti ve yillardan sonra birkez daha sabahi ettik. Ertesi gun gozlerimizde kurbaga siskinligi ile Dikili’ye yola ciktik. Sukran halam masasini hazir etmis kahvaltiya bizi bekledigi icin valizlerimizi odalara cikarttigimiz gibi onlarin yanina vardik. Sabahin sessiz serinliginde Burak ve Deniz ile hasret giderdik, karnimizi bir kez daha doyurduk.





Ayni gun Candemir’lerde bize katildi, curcuna ertesi gun Muzeyyen Halamin sahane kahvalti daveti ile devam etti. Her gittigimiz yerde, dogal ve ozledigimiz yiyecekleri bulmanin mutlulugu ile yiyor da yiyorduk. Gunun devami Kayra Beach’te ma-aile denize girip guneslenerek gecti. E hala cok olunca aksam yemegine de Zeliha Halama gittik.






1 yila yakindir Yilmaz Abi’yle tavla oynamayi bekleyen Gugo’nun hayalleri ertesi gun Ayvalik tarafinda yapacagimiz yat gezisine kalacakti. Carsamba sabahi erkenden cantalar hazirlandi, heykelin onunde toplasildi. Cay bahcelerinin arasindan yuruyerek teknemize ulastik.
Gugo’nun kuzeni Pelin ve ailesinin de bize katilmasi ile eglence basladi. Gun boyunca denize girdik, daldik ciktik, tavla turnuvalari yapildi, Yilmaz Abi’nin kitabini okumayanlar ortaya cikti. Merdiye Teyze ve Necati Enistenin 50. Evlilik yildonumu pastalarla kutlandi. Bol gunes ve bol deniz alinarak aksam evlere geri donuldu.












Hersey cok guzel ve ayni zamanda cok da yorucuydu. Kim beklerdi ki bu kadar eglencenin ardindan gelecek agri dolu saatleri. Ne yazik ki bu gunun ardindan, bendeniz gece boyunca karnimda kramplarla bir o yana bor bu yana dondum durdum, Ayfis Anne gece boyunca basimdaydi, patates kaynatti, nane limonu hazir etti. Sabaha karsi, bir baktik annem de karnini tutarak kalkmasin mi… Hemen hastane yolunu tuttuk. Bu da nazar midir nedir, yan yana yataklarda serumlarimizi lupledikten sonra cesit cesit ilacla eve donduk.






Sonraki 2-3 gun ne yazik ki benim icin biraz dertli ve agrili gecti. Emsal Halamin enfes kahvaltisinin buyuk kisminda yatiyordum maalesef.
Midemin bana nasil muamele edecegini kestiremeyen bendeniz, kaptigim gibi ucak biletini attirdim kendimi Izmir’e, havaalanina. Zavalli annecim ve babacim benimle ordan oraya tasindi durdular. Birlikte vakit gecirmenin en guzel yolu bu oldu bizlere ne yapalim. Goz acip kapayincaya kadar kendimi Sabiha Gokcen’in kollarinda buldum. A pardon kocisimin!!! Candemir malikanesine gectik. Orda da bir gazi vardi. Munir Baba ‘da ne yazikki mikroplara yenik dusmus, atesli yatiyordu. Artik o da bir sise serumu haketmisti. Afiyet oldu! Ertesi gun cok uzun zamandir kavusmayi bekledigim Ipos’uma kavusacaktim. Bu gunumuzu oldugu gibi Bahar -Cenk- Ipek Cotur ailesine ayirdik.






Tipki eski gunlerdeki gibi, bir Pazar gunu sefasi yaptik. Kah balkonda kahve ictik, kah icerde Ipek’le kudurduk ve bagirdik avazimiz ciktigi kadar. Harika ve de harikaydi! Havuzbasinda ekibe Neslihan- Bulent- Can- Bade Unsal ailesi ve daha sonra Idil-Mutlu- Lara Calderone de katilinca, ortalik bebe cennetine dondu. Biz de mincikladik da durduk onlari. Burda bebeleri Turk usulu minciklayamiyorsun ya, mesafelisin.. ohh hepsinin acisini cikardik.

Ayse ve Emre’nin isik hizi nisani munasebetiyle Ankara da olan Nilay ve Bahadir Pazartesi sabahi Elif, Ayse ve Emre ile yanimiza geliverdiler. Sabah kahvaltisi ile hasret giderdik, Lilaylom’um gobegini sevdik.





Super sicak bir Istanbul gununu en serin gecirme yolunu havuza girmekte bulduk. Hande 7dal’da eklendi. Aksamina Betul ve Baris’in da katilimiyla geyige geyik katildi.






Son gunlere yaklasirken ben Loc’larla Eminonu, kapali carsi ve vapur sefasi yaparken, Gugom da Candemir’lerle evde tavla turnuvasi cevirmis. Gug’un dedigi kadari ile tavlayi Munir baba ogretse de, kendi pek de bilmiyormus, unutmusmus. Ayfer Anne de eh fena degilmis ama kimse Gugo’nun eline su dokemezmis. Haha sakin bana bisey demeyin, ben Gugo’nun dediklerini yaziyorum. Emir eri seklinde... Hesabiniz onunla gorun yani.












En son gunumuze guzel bir kahvalti ile basladik. Ardindan hava alaninda sonlandirdik. Ilk gidisimizden daha rahatti bu seferki ayrilis. E tabi icerde dugumler hep kaliyor ancak bu sefer nereye geldigimizi daha iyi bilerek uzun yolculugumuza ciktik. Ve su anda size gene Sydney’in ilkbahar gorunumlu kis’indan seslenir buldum kendimi.Tum kosturmacasina ragmen cok guzel bir tatil gecirdik. Aslinda tatil demeyelim de “TR hasret giderme gezisi” diyelim. Tatili insallah Christmas zamani planladigimiz Yeni Zelanda’da gecirecegiz. Onceden yaptigimiz listeden maalesef goremedigimiz arkadaslarimiz oldu. Bizi ayri ayri arayanlar, ilgilenenlere cok cok cok tesekkur ederiz. Herkesi gormekti plan, ama 3 haftaya sigamadi ne yazik ki. Gonuller bir olsun diyoruz, bir dahakine goruselim insallah! Gorusememek ve az gorusmek derken, sevgili kardescim Ardaloc’u maalesef sayili gun gordum. Ama uzulmedim, cunku artik onun bir isi var!!!! Tralala lalalla! Tez vakitte isinde super basarili olmasini ve bizi ziyarete gelmesini diliyoruz. Basarili olmak demisken bi de Tus canavari Nazomuza bol sans ve basari dileyelim cunku onu da doyasiya goremedik ama iyi ki gelmisti yanimiza diye avunduk...

Daha sonraki gorusmemize kadar… gunaydin, iyi gunler, iyi aksamlar, iyi geceler ve iyi ramazanlar!