Sunday 27 May 2012

Heyecan ve Endise Verici Yeni Hayat!


Gelgelelim 3 aylik blog yazamama sebebime… Mart ayinda cok tembellestim, elimi kaldirasim gelmedi, hep uyumak istemeye basladim, yemekle aram bir acilir bir kapanir oldu, git gide artan asiri koku alma hassasiyetine bir de hayati cilginca sorgulama eklenince… suphelerim kendini adi HCG olan bir hormonun artis oraninda gosterdi. “Bu da nesi?” , “ Bu kiz neden bahsediyor?” diyenler icin bu hormonun acilimi Hamilelik Cok Guc’tur!

Su anda karnimda bas parmagini emen, kicini –alani henuz genisken- bir o yana bir bu yana deviren, cinsiyetini bir sir gibi saklayan, hayatinin 14 hafta ve 2. Gununu yasayan uykucu minige yepisyeni bir blog yazarak size duyurmak istedim. Yazinin buraya kadar ki kismi icin sanirim 1 saat harcadim. Yaz- sil, yaz-sil… en iyi sekilde ifade etmem gerek di mi, yaziyi ithaf ettigim minik cikinca okuyacak ya…
Aklimi toplayip da iki kelimeyi bir araya getiremedim bu gecen sure boyunca. Hamile kalanlar ya da hamileligin ilk 3 ay iskencesine maruz kalanlar iyi bilir, tum enerji  karin bolgesine yogunlastigi icin, kiside guc kalmiyor, duygulari hallac pamuguna donuyor. Sevinc ve heyecandan cok endise kapliyor insanin icini. “ Aman yarebbim, biz ne yaptik?” sorusu insanin beyninde yankilaniyor. Bu yanki bitmedi kesinlikle, ama biraz dinginlesti sonunda…

Su anda gecirdigim ilk 3 ayin portresini cizsem, hamile kalmayi planlayanlar biraz duraksayabilir, onun icin ilk kismi atlayalim ve 2 kisma, yani 12 hafta sonrasina gelelim. Yine de tastamam hamile hissetmesemde kendimi, yemek siskinligi mi bebek mi belli olmayan bir yukselti vuku buldu gobegimde. Duygularim biraz daha duzenli, biraz daha insana dondum. Hayatinin her evresinde bir sonraki adimi dusunen ve planlayan ben, sanki bicakla kesilmis gibi, dusunme isini yapamiyorum ilk kez. Aslinda bundan da cok mutluyum. Sanirim bu cocuk, gelisiyle bana bir hayat dersi veriyor. Binbir cesit hamilelik ve bir minik insan sahibi olma duygu tarifleri arasinda kendime uygununu henuz bulamadim… Zamanla Handece bir tarif cikacaktir diye umuyorum. Ancak su ana kadar kimseninkine benzemiyor. Ya da herkes, eksilerden cok artilari seslendiriyor.

Artik benim bu kafa karmasamdan ne anladiysaniz..
Gelelim, muhtesem Baba’ya… Iste o cok normal ve mutlu! Hisleri keskin ve tamamen minik dombik odakli. Fazla midemin bulandigi gunlerde ( gobegime kulagini dayamak suretyle) yavrusunu karsisina alip, beni uzmemesi ile ilgili nasihatler vermeye basladi bile. Bu minik yavrucak icin cok uzuluyorum. Sanirim babasi onu fazla sevgiden yiyecek! Simdiden hangi bogumunu ne sekilde isiracaginin planinini yapiyor. Bacilaaaar, kalfalaaaar imdaaat! Benim anlik panik ataklarimi, sakinlikle savusturuyor. En azindan birimizin ayaklarini yere basmasini seviyorum J Gerci bu durumda hangimizinki yere basmak onu da bilmiyorum ama  J J

Tabi bu sebeptendir ki, cok istedigim bu seneki TR gezimiz iptal oldu. 6-7 aylik gobekle 20 saatlik yolculuga basta gozum yese de, sonradan tatli kocamla son bir tatil yapma fikri agir basti. Bu seneki hakkimizi Guney Pasifik adalarinda, kendimizi tamamen deniz, gunes, yesil ve mavinin tum tonlarina vermeye karar verdik.
Bu arada, yukardaki fotoya bol bol bakiyorum ki, bu kadar sirin, dingin, tatli olsun :) Bir de, bu sapkadan oren olursa, ayni pozdan verdirelim :))))
Eveeet, karisimin nasil olacagini merakla bekledigimiz 2012 model minik Hande-Gurol yolda…


Bekleyin anacim!




Candemir’lerin Avustralya'yi Fethi- 2012


Gene arayi cok uzun tutunca neresinden baslayacagimi bilmedigim bir yazi yazmaya karar verdim. Aslinda bu sefer rekor uzunluga ulastim. Kendimi tebrik ediyorum! E napalim, “Hadi blog yaz!” diye tezahurat eden okuyucularim yanimda olunca, yazamadim…

Son yazima bakiyorum da, Niyano’lu gunlerle kapiyi kapatmisiz. Sonrasinda Ayfer Anne ve Munir Babayla dolu dolu bir 3 ay gecirdik. Belki de Sydney’in en guzel mevsiminde geldiler. Evde bahcenin tadini cikardik, barbekuler yaptik, misafirler agirladik, istahla cesit cesit yemeklere gomulduk. Upuzun bir sure mutfaga girmemenin mutlulugu, liseden- universiteden kalma anilarimi hatirlatti.  Her aksam gelisimizde hazir sofraya oturmanin keyfi  ayrica paha bicilmezdi J Bir evin en onemli hayat belirtisi yemekten sonra temizlik,  gittiklerinde beni en derinimden vuracak alan oldu. Haziran ayindan itibaren yeniden ev temizlemeye baslamak hic ama hic hosumuza gitmeyecek.

Ayfis Anne ve Munis Babamiza bu surecteki essiz yardimlari icin onden BUYUK bir tesekkur ediyoruz. Evimizin duvarlarina “Ayfer”  imzali muhtesem sanat eserleri mi asilmadi, en begendigimiz aynalar mi alinmadi, e yeni ev ya, ufak tefek tamiratlar mi yapilmadi… Yeni hayatimiza hazirlik tamamlandi.

Artik bizim bu ulkede turistlik halimiz kalmadigina gore, Candemir Turizm ulkeyi kose bucak gezdi. Bu blog bizim gezdigimiz yerleri anlatacakti ancak hayatin monoton ritmine bir kapildi mi insan, kendini gelenlerin gezdikleri yerleri anlatirken bulurmus.. (-mus’u kondurunca sanki atalarimiz demis gibi oldu. Yok yaaa ben dedim :P) Gezilerine Melbourne’ de basladilar, sonraki durak tabiki Sydney oldu, ardindan baskent Canberra,  bir sure Sydney’in tasi topragi altindi, sonrasinda Cairns’e _ dunyanin en buyuk resflerine- gittiler.


Bu kadar yol gelmisken Yeni Zelanda’ya gitmeden olur mu? Tabiki olmazdi, Auckland’da kisi basina dusen koyun sayisini hesapladilar. 7 mi 8 mi ne… J Donusten Gold Coast ve Brisbane’a da giderek, geriye gitmedikleri 3 sehir biraktilar. Adelaide, Darwin, Perth. Dusunuyorum da, bizim Yedidal’dan daha da yol tepmisler. Artik gerisi bir sonraki geziye… Bu surecte bizler agzimiz acik olan biteni izledik, gitmedigimiz yerlerle ilgili bilgileri toplamaya koyulduk.
Herseyi yazmaya sayfalar yetmez, iyisi mi biraz foto ile susleyelim…




Ve daha nice guzel anilari biriktirelim...