Thursday 27 January 2011

Blue Mountains'i da Gormedik Diyemeyiz Artik



Bugun ofiste islerimle ugrasirken “blog konusu” baslikli bir mail geldi. Iceriginde, blog yazmayi unutma, konular birikti, tembellik etme.. haaydii haaaydi parmaklar klavyeye gibi cumleciklerin kibar halleri vardi. Hemen onemli islerimi bir kenara attim, yazayim dedim. E emir buyuk yerden gelmisti :)

En son sizlere Los Angeles hava alanindan seslenmistim. O gunden bugune, cok hizli akan hayat, beni her zamanki rutinime geri koydu. New Orleans’ta iken ben, festival kuslari Nazo ve Gugo, Sydney festivalinin acilisina katilmis, eglenceye doyamamis olacaklar ki, ben geldigimde “ Aman Festivaller bitmesin!!!” diye bagiriyorlardi. Biraz abartmis olabilirim belki, bilenler bilir, :)ama bizimkiler Sydney’in her yerinden oluk oluk akan insanlari gorunce buyuk keyif almislar. Oysa ben o siralarda, calisiyor calisiyor ve de calisiyordum!




Geldigimde, evi ozenle temizlenmis, kahvaltiyi hazir, cayi demlenmis buldum. Evet evimi ozlemistim dogrusu. Ilk gun konustum da konustum, resmen konusmaktan bogazim kurudu. Pazartesi gunu evden calisiyor numarasi yaptim ;) ama bunu da pek gizlemedim aslinda. Hafta Sali gunu baslasa da, bitmek bilmedi cunku haftasonuna cook uzun zamandir planlayip da hava istedigimiz guzellikte olmadigi icin gidemedigimiz Blue Mountains’i (Mavi Daglar) koymustuk.

Blue Mountains Sydney’in kuzeybatisinda yer alan ve adini orda yetisen bir cesit agacin yapraklarindan yansiyan isiklarin mavimsi/ puslu bir renk vermesinden alan cennetten bir koseymis. Gidince anladik! Biz gittigimizde hava o kadar acik ve netti ki mavilik falan goremedik. Yesilin binbir tonu gozlerimizi, cigerlerimize inen tazecik oksijen beynimizi senlendirdi. Kahkahalar ata ata gezdik. Hatta oksijen bize bayagi bir guc verdi ki, agaci kokunden sokeyazdik :)

Once Eco Point’e gittik. Benim dev brokoli tarlasi olarak adlandirdigim agaclari tepeden izledik. Sonra Three Sisters (Uc Kiz Kardes) denen dev kayaliklara dogru ilerledik. Oylesine devasa ve etkileyiciydi ki, kendimi bu buyuk doga karsisinda bir karinca gibi hissettim.

Yuruyus manyagi Aussy’ler dagin birinden, dag dikliginde olan anam babam usulu merdivenlerden ine dursun, biz Turklugumuzu otturerek, dagi sonuna kadar inmekten vazgectik :) Onun yerine kombine biletlerini aldigimiz dunyanin en dik treni ile inmenin tecrubesini yasamayi tercih ettik. Roller Coaster heyecani ile siraya girdik, trene bindik. Heyecanimizda hakliydik da..


Railway, 415 metre uzunlugunda yolcularini, dik olarak 250metre asagi indiren cok macera dolu bir tren. Diiiiimdik bi sekilde inise gectik. Ilk once kapkaranlik bir yariga girdik, tepemizden akan su damlaciklari bizi serinletti. Aslinda yolculuk 5 dakika falan surdu, ama binmeye degerdi. Asagiya indikten sonra en uzun yolu alarak 30 dakika kadar ormanda yuruduk, harika fotolar cektik. Yukari cikisimizi Cable Car’la yaparak, manzarayi tekrar yukardan izledik. 3. Binecegimiz arac olan SkyWay’le kendimizi Katoomba Falls (Katoomba Selalesi) gormeye odakladik.



















SkyWay’in altinin cam olmasi, heyecanimiza heyecan katti, sanki brokoliler ustunde yuruyuse cikmistik. Selaleyi tepeden gormekle yetinmedik, yanina da gittik. Artik yorulmustuk ancak son bir kez daha trenle dikelek! olmak istiyorduk. Ama bu sefer en onde! Ve basardik da, biraz daha hizli olsa bungee jumping tadinda bir diklikle asagi indik, yerimizden bile kipirdamadan gerisin geri ciktik. Artik aksam oluyordu, eve donmeliydik. Arabamiza atladigimiz gibi Katoomba’ya vardik. E arabaliyiz ya, alisverisimizi de yaptik, kahvelerimizi de ictik… artik 2 saatlik yolculuga hazirdik. Eve dondugumuzde hasatimiz cikmisti ama guzel hasatti :)







Ertesi gun, ofisten bazi arkadaslarla onceden sozlestigimiz Jet Boat aktivitesi vardi. 13:30 da baslamasi gereken jet bot turundan ilgili, arkadaslardan birini arayarak bizim turu saat 15:00’deki Extreme Jet Boat’a cevirdigini soyleyinde heyecanlandik. Bu demek oluyordu ki az paraya, cok ve uzun eglence almistik. Vakit geldiginde, yagmurluklarimizi giydik ama, islanmaya da hazirdik. 40 dakkika suren cilgin eglencenin sonunda tabiri caizse ‘donumuza kadar’ islanmistik, usuyorduk ve actik :) Daha sonra bir Hint Restoraninda bulusmak uzere evlere ayrildik.









Bu sene 26 Ocak, Avustralya Gunu Carsamba’ya geldigi icin, dun tatildik. Insanin kanini ceken sicak bizi ogle saatlerine kadar evden cikaramadi. Bir de bu yetmezmis gibi, temizlik yapmaya karar verdik. Ne kadar kutlu bir gun su Avustralya Gunu caniiiiiiim :) Ogle saatlerinde kendimizi hamama donmus sokaga attik. Once Italyan esnaf lokantasinda snitzelleri lupledikten sonra, rotamizi Rocks’a cevirdik.


Uzun yol boyunca her yer antika araba doluydu. Bunu hic beklemeyen Gurol’un gozleri yuvalarindan firladi. Kucuk buyuk, ustu acik –kapali, itfaiye, polis, karavan, otobus… akliniza gelebilecek butun arabalar yollar boyunca onumuzde sergideydi. Sanki koskoca bir sokak muzesinde yuruyorduk.






















Sicak gunun devaminda Rocks’da yurudukten sonra Darlinghorbour’a gectik. Elimize Avustralya bayraklarini da alip milleti izledik, muzik dinedik, yedik ictik hos gectik. Saatler aksam 8’i gosterdiginde, hayatimdaki ilk IMAX denememi yapmaya koyulduk. Film: Tron Legacy Sinema: Dunyanin en buyuk IMAX perdesiydi. Tam bu amacla cekilmis bir film olunca, bir iki kez havada ucusan rakamlari ellerimle tutmaya calistiysam da olmadi :) Cok cok cok guzeldi! Sonraki hedef, Pirates of the Caribbean’ni (Karayip Korsanlari) ayni ekranda izlemek.








Yetti mi? Bence yetti :)

Sonraki maceralarimizda Betul’de bizimle olacak. Sali gunu havaalanindan heyecanla kendisini karsilayagiz.

Hepiniz opuldunuz tarafimizdan!

Saturday 8 January 2011

2011...










2011’e Nerde Mi Girdik? Tabi ki Sydney’de :)

Su anda nerdeyim bilin bakalim? Insan oglu kus misali…yeni yila girdikten sonra hava beni Los Angeles’a ativerdi. 13.5 saat uctuktan sonra, sizlere havaalanindan sesleniyorum. Toplamda gectigim cizikler bir Istanbul’dan daha uzun olacak New Orleans’a vardigimda. Temmuz’a hazirlik diyelim…:)

31 Aralik Cuma gunu, ayni Tr’deki gibi ofise gitmemiz gerekiyordu. E tabi gittik… Resmi olarak tatil olmayan bugun, aslinda gercekte herkesin gizli tatil kullandigi bir gun. Bunu firsat bilerek biz de 12 sularinda kendimizi attik sokaklara, havai fisekleri izlemek icin guzel bir nokta bulmaya… Ilk once, Mrs. Macquarie’s Chair’a gidelim dedik. Olmaz olmaz, sicak o gun bizi yakaladi Sydney sokaklarinda. Mahser gibi kalabalik yetmezmis gibi, bir de ustune tepedeki gunes… oooh evlere senlikti vallahi. Evimize en yakin noktaya vardik varmasina da, gozlerimize inanmadik. Ben kalabaligi gorunce ‘ Aa bu kuyruk bizim evin onune gidermis’ dedim yuksek sesle. Ilerledikce, cok da abartmadigimi anladik. Gozleriniz yuvalarindan firlardi gorseydiniz. Icimize hafiften karanlik dusunceler oturmaya baslamisti ki, hadi dedik bir de Opera Binasina gidelim, gene attik kendimizi kalabaligin icine. Ulastigimiz nokta izlemek icin muhtesemdi. Ancak yer bulmak ne mumkun, butun turistler sarmis ortaligi, herkes cimlerin uzerinde, bikini ve mayolariyla, Au’nun kizgin gunesinde pisiyorlardi. En one gittik, harika bir golge bulduk. Ama oyle bir yerdi ki, saat oglen 2 den gece yarisina kadar ayakta kipirdamadan durmamiz gerekiyordu. Gurol bunu yapabilecegine inansa da, Nazli ve ben yapamazdik. Eve donmeye karar verdik. Ama aklimizda binbir cesit planla ve biraz da hayal kirikligi ile…Eve vardigimizda. Moraller cok bozuktu. Ilk yilbasimizda havayi fisek gosterisini kacirmamamiz gerekliydi. Internete girip, en yakin ve guzel manzarali yeri bulmaya calisirken 3’te kapilarinin acilacagini okudugum Darling Point’le karsilastim.


Saatlerimiz tam 3’u gosterirken, cadirimizi da alarak, sokaklara dustuk. Mekana vardigimizda ortalik cok ferahti. Hemen cadirimizi kurduk ve o andan itibaren gunun keyfini cikarmaya baktik. Onumuzde Harbour Bridge, ustumuzde bizi gunesten koruyan cadirimizla artik mutluyduk. Etrafta eglenen ve guneslenenleri izleyip keyif yaptik. Gunes battiktan sonra hava bayagi serinlemis olsa da 9 daki havayi fisekleri izleyince biraz isindik. Saatler gece yarisini gosterdiginde ise gokyuzu renk cumbusune dondu. Itiraf edeyim, 2 yildir 29 Ekim de Istanbul’da izledigim havayi fisek gosterisini hatirlatmisti bu bana. Biraz daha az trafiklisi diyebiliriz.

















Sevinc cigliklari ve renk cumbusu ile 2011’e girmis olduk. Artik tecrubelendik, seneye belki Opera Binasinin cok yakinindan izleriz.. kimbilir.

Herkese mutlu, saglikli bir yil dileriz!