Saturday 25 December 2010

Noel Yortulu bir gunde Sydney :)


Gunlerden beri sokaklarda bir heyecan, bir kalabalik… Millet kime ne hediye alacagini sasirmis durumda. Dukkanlar dolup dolup tasiyor ve cilgin indirimler dort bir yanimiz sarmisken, kendimi saldirmamak icin cok zor tutuyorum.

Gugo belki bir kac kez gordu ama, ben ilk kez bu kutlamaya sahit oluyorum. Gunler oncesinden aldigimiz, evimize yarasir miniklikteki cam agacimizi ellerimle susledim. Ofisteki bir iki arkadasimin, bu gece yarisi (adettenmis) acmami istedikleri supriz hediyelerimi alinca, dedim ki e biz de kuralina gore oynayalim oyunu… Gugo ile anlastik, Sali gunu ogle arasinda vurduk kendimizi alisverise… Aksama cam agacinin alti kutularla dolmustu. Her gecisimizde ayaklarim kutulari hafiften yokluyor, bari birini acamanin yollarini ariyordum. Saya saya gunler gecti ve iste bugune, yani Noel arifesine geliverdik. Hristiyanlarin dini bayrami bizim eglencemiz oldu. Aslinda onlar icin de eglence… Su anda her ikimizde is yerlerimizdeyiz ancak is var mi derseniz.. yok yok blog yazmak, arkadaslarla ofis geyigi yapmak var derim :) Oyleki ogle yemeginden sonra sokaklarda Rudolf kiliginda gezinen arkadasimla bir foto cekeyim bile dedim. Gun gecmiyor ki sokakta bir geyik, bir Santa, bir Elf gormeyelim. Acikcasi noelin yakinda bitecek olmasina uzuluyorum. Her yer eglenceye, kostumlere boyanmisti oysaki…




Ofis girisinceki buyuk cam agacimizla ben-sagda
Sokaklardaki rudolf Jeremy ile ben-solda






Bugune gelmeden once tabi baska kutlamalar da oldu. Domain’de gectigimiz haftasonu Carols in Domain senliklerine katildik. Binlerce kisinin geldigi parkta yer bulmak biraz zordu ama harika bir noktayi kaptik, matimizi serdik, ayakkabilari da cikarinca ohhh bir keyif bir keyif! Hemen yan komsumuzla ahbap olduktan sonra saraplarimizi icmeye koyulduk. Ortalik panayir alanina donmustu.

Daha sonra da gosteri basladi. Basta cok keyifli olan sarkilar, bir sure sonra biraz miyir miyir, boyle nasil desem… muhallebi gibi oldu :P Ama Danny ve Elly ile muhabbet keyifliydi. Gecenin sonunda eve donerken havai fiseklere de sahit olduk ya daha ne isteriz!




Cumartesi gunu miyirtili Carol’lari dinledikten sonra bizi acsa acsa Bon Jovi acardi. Haftalar oncesinden ‘cilgin hayran’ Gugo’nun aldigi biletlerimizle, once Centennial Park’a gittik.


Biraz kuslara bakip, oranin enfes mi enfes hamburgerini yedikten sonra yolumuzu, konserin olacagi Sydney Stadyum’u icin Moore Park’a cevirdik. Erkenden gidip icerde yerimizi aldik.


Ben cok hayrani olmadigim Bonbon’u gorunce, cok hayran olmaya karar verdim! O ne oyle yarabbim!!! Adam yagmurun altinda gik demedi, sesi titremeden, sanki cd calarcasina soyledi de soyledi. Muhtesemdi!


Tam yanimda heyecanla tum sarkilari sesinin en guzel halleri ile soyleyen sevgili goncam icin 6gb’a yakin cekim yaptim. Sahneye 1 dakika bile gecikmeden cikan Bonbon,20 dakika gec bitirdi sapsahane konserini. Konserin en guzel yani kimsenin ustuste olmamasi oldu. Binlerce kisi cabucacik cikiverdik konser alanindan. Cok rahat ve keyifle oldu bitti hersey.


Evet bu sefer sanirim gercekten yeni yilda gorusmek uzere diyorum… Herkes yeni yili saglikla, mutlulukla karsilasin…







Friday 17 December 2010

Yelkenli, Rafting, Kano, Muze, Dogumgunu… Ooo piti piiitiiii

Gene araya bayagi bir zaman kacirmisim.. nereden baslasam acaba…

Yaz gelsin diye yattim kalktim dua ettim, sonunda geldi. Ama buralarin yazi, bizim oralardan farkli. 2 gun gunesten kavrulsak, 3. gun yagmuru yiyoruz kafamizdan asagiya. Ilk gunesi yakaladigimizda, gene bir ilk’i yapalim dedik ve sevgili ofis arkadasim Jeremy ve ailesi ile yelekenliye atladigimiz gibi attik kendimizi Sydney Limani’nin harika sularina.

Yani evet orda burda hep yelkenli gorurdum ama icine binip bir o yana bir bu yana sallanmamistim dogrusu. Bol gunes kremimizi sursek de, yemedi, gene yandik :) Jeremy, yillardan beri yelkenli kiralayip acilirmis. Bu spor ya da hobinin paylastikca buyuyecegini dusunuyor olmali ki, bizi de davet etti geziye. Balli balik Nazli’ da geldi tabi… basladi bal yapmaya :)

Once motorla ilerledik. Jezz, bizi teker teker dumenin basina oturttu. Sonra tatli esintiyi yakaladik yelkencigimizle. Inanin bayildim bu ise! Bulent’ i andim durdum, gondermek uzere videolar cektim, pozlar verdim, simardim da simardim… Artik donuslerde bir saga bir sola gecmekten yorulmustuk ki, biraz mola verelim dedik, Watson’s Bay civarinda yavasladik ve actik biralari… Bir elimde biramla duruyordum ki, Janet’in, elindeki krakerleri tasimak icin yardim istedigini duydum. Sonraki sahnede bir elimde biram, digerinde millete ‘almaz miydiniz acep?” kibarligini yaptigim krakerlerimle hafif sallantili teknede oturuyordum. Bir sonraki sahnede ise, ‘tak tak cluppp’ sesiyle birlikte gelen hafifleme ve saskinlik…. Sonrasinda aklima ne ingilizce ne de turkce bir kelime gelmemesi sonucunda cikan gak guk sesleri…









Keyif yapayim derken cebimden dusup giden emektar Sony fotograf makinam’i gomdum Watsons Bay’in sularina... millet geri donelim, atlayalim, alalim dese de bilmem mi ben makinemi, tas gibi dibi boyladi. Neymis? Bir cluppp sesine bakiyormus!

PS: Balli balik, kendi makinesiyle cektigi icin neyse ki guzel gunun fotolari var elimizde.











Benim burdaki Turk kizlariyle tanisma va kaynasma gunumu firsat bilen Gugo- Nazo, attilar kendilerini, Darlingharbour’daki Wild Life Museum’a.. Ben kizlarla kisirdi, patates salatasiydi, dedikodunun dibine vurmalar derken, bizimkiler muzenin altini ustune getirmisler, zevkten 4kose olmuslardi. Henuz Taroonga Zoo’ya gidememis olan Nazli icin, kanguru, koala, kopekbaligi, envayi cesit bocek ve yilani icinde barindiran bu muze, hafizalara kazinan bir yer daha olarak listeye gecti. Ilk koala temasi yapildi, kopek baligina bir cam inceligi mesafeden bakildi… ne yazik ki New South Wales eyaletindeki yasadan oturu koalayi kucagina alamadi. Biz Queensland eyaletinde kendileri ile hasir nesir olmustuk, hatirlarsaniz :)










Sonraki gunler yavas yavas yaklasan Christmas/ Noel hazirliklariyle gecti. Sirkette her sene geleneksel olarak duzenlenen Christmas komitesine de girdim ya.. ohh artik istedigimi yaparim di mi :) Aradik taradik, kutlama olarak rafting yapmayi uygun gorduk. Gectigimiz Persembe/ 9 Aralik, Penrith’deki White Water’a gittik sirketce. Sicaktan kavruldugumuz gunde, gunes yoktu tepemizde… cok sansliydik!









8’erli gruplarimiza ayrildik ve biraktik kendimizi el yapmasi rafting parkuruna. Super zevkliydi, ta ki kureksiz, sorf yapmaya sira gelince. Egitmen bir anda botu kenara aldi ve kurekleri kenara birakmamizi soyledi. Dalgalari keserek duran botun icinde 8 kisi, egitmenin komutlariyla, bir saga bir sola yatiyorduk. Dalgalar arttikca, bot devrilmeye basladi. Sonra ne oldu dersiniz?

Hande botun altinda kalmasin mi!!! Cilgin akintinin ortasinda ve botun altinda kalmistim. Ellerimle kaldirsam da botun icinden cikamiyor, suyu yuttukca yutuyordum. Neyse ki icilebilir suydu :) Dakikalari sayamadim ama Madeline’in panik halde bana bakan mavi gozlerini hic unutmayacagim. O ne kadar panikse ben de bir o kadar donukmusum. ‘Hande iyi misin?’ diye olanca gucuyle bana bagiriyordu. Bir anda bottan kurtuldum ve sonra gene Madeline’in sesine uyanarak, ipi kavradim. Ohhh cok sukur kiyiya cekildim. Tabi herkes kendi caninin derdine dustugu icin, kimse benim ne kadar su ictigime aldirmadi. Ama rafting sonrasi dus kabinleri ve aksamki sirket yemeginde Madeline’in “Hande’ye soyle bagirdim, sanirim soka girmisti, nasil oldu anlamadim, hayatimda bu kadar sakin duran birini gormedim” diye yukselen sesini duydum da duydum.

Coook guzel bir yasam tecrubesiydi. Neymis? Insan devamli su icemezmis!

Hemen ayni haftanin sonunda, gene is arkadaslarimla, “madem kollarimizi yoracagiz, bari dibine kadar yapalim” dedik ve burdaki adiyla kayaking, dilimizdeki kano’ya bindik. Cek cek anam cek… sadece kollarimdan degil, boynumdan da kaslar fiskiracak diye cok korktum.. brrr anneeciiim :)

 

Bu arada 2 tane dogum gunu kutlamasi yaptik. Biri paten arkadasimiz Mira’nin, digeri Zeynep’in esi Selcuk’un dogum gunuydu. Mira’nin ki cok tipik bir Aussy tarzi acikhava barbeku partisiydi. Yaklasik 30-35 kisinin katilimi ile Coogee Beach’de acik havada sosis, tavuk, biftek barbekusu yaptik. Yeni insanlarla tanisip, bizdeki ‘mangal’ keyfinin Avustralya karsiligini tecrube ettik. Keyifli ve lezzetliydi.

Selcuk’un ki ise, Zeynep’lerin arka bahcesinde oldu. Sydney’deki ilk gunlerimizin fotograflarindan da taniyacaginiz Maroubra’daydik. Ee evin dibinde deniz varsa, girilmezmi dedik, attik kendimizi okyanusun azgin dalgalarina… Dalgalar vucudumuzda tokat gibi patladi, debelendik debelendik, tuttuk Zep’lerin evinin yolunu. Dogumgunu cocugu ve Consta, barbeku basinda calisadursun, biz de yedik ictik hos gectik. Aussy tarzi dogumgunu nidalari attik. “ hip hip hurrayyyyy!”