Thursday 26 August 2010

Ev Erkekligine Son!

Blog yazma isi Lochischa'nin tamam, ama yeni memleketteki ilk ishimin detaylarini da sizlerle paylasmak istedim:))
Acikcasi o kadar hizli gecti ki son 3 hafta hep aklimda olmasina ragmen yazamadim. Malumunuz uzere, geldik, evimizi bulduk, esyalar geldi falan derken, Handenin ish bulmasi ile deriiin bir nefes almis ve o ise baslayana kadar turistik takilmaya devam etmistik. Fakat handenin ise baslamasiyla birlikte benim ev erkekligi modum epey bir keyifsiz olmaya basladi. Muhabbet kuslarinin tek kalmasi gibi hahahaha

Ben de herbiyere saldirmaya basladim tabi…Sonucta da 9 Agustos itibari ile Five D isimli sirkette Vodafone binalarindan sorumlu teknik mudur olarak yeni gorevime basladim. ilk haftam epey yogun gecti zira alismam gereken yeni bir sistem, gorevi devraldigim zati muhteremin bana aktaracaklari, tanismalar falan derken isik hizi ile akti zaman. Acik ofis sistemi, renkli ve aydinlik ofis ortami simdilik cok hosuma gidiyor...

Turkiyede, Boschdaki gorevime benzese de bu sefer tam anlamiyla tesis/bina yonetimi isi yapan bir firmada olmanin getirdigi yenilikler ve standartlari goruyorum. O yuzden simdilik pek keyifli gidiyor hersey. Tabi bize kutlama yapmak icin gundogarsa ne yapariz? Yine dunya mutfaklari kesfine ciktik. Churro’s Brezillian Barbeque nun enfes etleri ve Govindas da vejeteryan Hint mutfagi uzerine yatarak film izlenen sinema keyfini geldiginizde sizlerle de yapariz. Kilo konularina dikkat etme etkinlikleri kapsaminda da Turkiyedeki gibi haftada 3-4 gun 1 saat tempolu yuruyuslerimize geri donduk. Aksamlari opera binasinin cevresinde 2 tur atmak sanirim yeniden bize kondisyon kazandiracak. Gerci henuz bu Aussie lerin yaptigi gibi oglen paydosunda sortlari giyip sehirde deli gibi kosmayi goze alamiyoruz ama buna da sukur:))))))

Tekrar yeni ishime donersem, en ama en tatli ve bana hergun en cok keyif veren tarafi genelde hep parlak ve gunesli olan Sydney sabahlarinda handejoe ile yuruyerek kahvemizi almamiz, sohbet ederek sehrin merkezinden denize dogru yurumemiz, etrafi izleyip kilik kiyafet yorumlari yapmamiz:)))) Yolum, handenin ofisinin orada ayrilmamizdan sonra benim tam 6 dakika daha yuruyup kendi ofisime varmam ile son buluyor…tabi oglenleri ortada bulusup (son zamanlarda light olarak yemeye calisiyoruz) yedigimiz ogle yemekleri de ayri keyifli:))))

Bir de resimden de goreceginiz gibi (Uzun olan mavi binanin 11.katindayim), hayatimdaki en guzel manzarali mutfagi olan sirket burasi. Bir taraf Darling Harboura bakiyor, sol arkamdaki toplanti odasi da Harbour Bridge manzarali… Cuma ogleden sonra 16 00 da paydos yapiliyor ve bir Avustralya gelenegi olan haftasonunun gelisi kutlamasi kapsaminda bu manzarali mutfakta sarap, bira vs esliginde sohbet muhabbet edilip evlere dagiliniyor… Benim de bu adete uyum saglamaktan baska bir carem kalmiyor haliyle:))))

Daha fazla uzatmayim, ayni konu oldu bu sefer ama artik ev ve ishleri de hallettigimiz icin “Buyuk Tasinma” tamamlanmis oluyor. Eh sehri ve civari da az cok ogrendik ve epey uyum sagladik. Bu durumda da artik sizleri bekliyoruz diyebiliriz. Bu cagriya ilk katilan diyemeyecegim zira hemen bizim pesimizden alltan girip ustten cikan ve burada kadindogum staji ayarlayan sevgili Nazom zaten 8 Kasimda geliyor… 3 ay burada, blogda yazanlarin dogrulugunu test edecek, buradaki hastane ortaminda calisacak vs. diger katilimlari da bekliyoruz…

Benden bu kadar, klavyeyi bir sonraki blogda yine kirmizi kafaya birakiyorum. Gorusmek uzere…

Sunday 8 August 2010

City 2 Surf Evin Onunden Gecti


Her yil yapilan geleneksel sehir kosusuna 85.000 kisi katildi bu sene. Oncekilerini bilemiyoruz ama, bu sene ki kapimizin onunden gecti :)) Kosu William Street’den baslayip, Bondi Beach’te sonlaniyor. Aslinda biz de kosmak istemistik. Ancak acemilik bu ya, biz kaydolmak istedigimizde kayitlar dolmustu. Bu kosuya belli bir ucret karsiliginda katiliniyor. Amac kanser vakfina destek! 


Katilim cook fazla idi. En once profesyonel atletler, ardindan sari bantlari ilea az profesyoneller ve sonra halk ve en sonunda bebek arabali aileler :) 2. Gruptan sonrakiler arasinda kostumluler de vardi. Tavuk kiligindaki adamlardan, StarWars askerlerine, peri kizlarindan, gonle gore boyanmis suratlara binlerce kisi gecti. Yolda sagli sollu yere atilmis kiyafetler gorduk. Birileri bu sweatshirtleri devami grupluyordu. Sonradan ogrendik ki, bu esyalar gonulluler tarafindan toplaniyor, Bondi Plajina goturuluyor. Sahipleri esyalari almazsa, yardim kuruluslarina veriliyor. O kadar cok kiyafet vardi ki, bunlarin kimsesizlere verilmesi icin yere atildigini dusunduk. Sanirim buranin bir cesit gelenegi...










Bir sure kosuyu izledik. Sonra kahvecimiz Coffee House’a yurumeye basladik. Bu sirada kosunun arkaplanina da biraz sahit olduk. Hemen araclar yerleri silip supurmeye basladi. Pazar alanina donen sokaklar 1-2 saat icinde tertemiz yapildi ve trafige acildi! Cok guzel calisilmis bulduk! Oyumuz bu belediye baskanina :)) kikiki

Kahvemizi yudumlarken evimize donduk. E yarin benim is gunum ama neden Gurol’un da olmasin ki :)) Belki bircogunuzun haberi oldu ama, olmayanlar icin deTatli Sirin Goncam da calisma hayatina yarin, Five D adinaki gayrimenkul gelistirme ve bina yonetimi firmasi ile geri donuyor. Cok ani olan bu gelisme gectigimiz hafta firma ile2. Gorusmesini yaparken belli oldu. Tabi cok sevindik, hala sevinigiz :))

Ayrintilari Gugo yakinda sizlerle paylasacaktir

Bizim icin guzel gecen bir hafta idi. Umariz sizin icin de oyledir.

Sevgileeer!

Roller-Blade Heyecanimiz!

Gectigimiz hafta Hyde Park’de yuruyusumuz sirasinda gordugumuz patenciler, bizi iyice gaza getirince bu haftasonu Moore Park, Entertainment Quarter’da paten dersi almaya gittik. Yeni arkadasimiz Mira’ da bize eslik etti. Teorik egitimimizi tamamladiktan sonra, pratige cimde basladik. Birkac dakika cim ustunde dondukten sonra, gercek alana ayak bastik :)

Sevgili tatli esim, yeni dogmus bir tay tatliliginda suzuldu pateni ile :))) Mira ve ben onceden buz pateni denedigimiz icin biraz daha rahattik belki ama bu dusmemizi ve komik anlar sergilememizi engellemedi :)
Basta Gugo bu isten tahmin ettigi keyfi almadigini dusundu. Fakat 2 saatin sonunda bu fikir yerini “biraz daha deneyelim canim bu isi” ne donmeye basladi. Hepimiz dayak yemise dondugumuz icin kurt gibi acikmistik. Sonrasinda yemegimizi yedik ve gunesli Cumartesi gununun tadini cikarmaya devam ettik.

Simdi hedefimiz, birkac ders daha alip, isi iyice kavrayabilirsek, Sydney sokaklarinda patenle gezmek! Tabi dizlik, diresiklik, elcik ve kaskimizla...


Tekne Gorecegiz Diye Gitmistik...

Gectigimiz hafta sonu tekne gormeyi umarak gittigimiz Sydney International Boat Show’da beni husrana ugratacak, insan diyemeyecegim bazi varliklarla karsilastik. Onlari gorene kadar gunumuz cok keyifliydi. Tekneler cok guzeldi, almak istedik sonra dusunduk ki, belki Bulocan gelir de buraya alir da bizi de gezdirir belki dedik. Hala demeye devam ediyoruz :)

Boat Show geleneksel olarak her yil Darling Harbourda yuzlerce teknenin tanitildigi bir fuar. Tekneleri hem denizde hem kapali alanda gorebiliyorsunuz. Bunun yanisira, show kapsaminda tekne yapip ayni gun icinde yuzdurup yaris yapma kismi da vardi. Amator olan katilimcilarin tekne yapislarini izledik. Ogle yemegimizi yedikten sonra tekneler suya kondu. Islik ve cigliklar esliginde yaris basladi. Bircogunun batacagini dusunmustuk ancak sadece 1 tanesi eglenceli goruntuleri saglayabildi :) tekne batarken kalabalik coskuyla alkisladi...
Ardindan, artik boat showun sonuna dogru karsi tarafa da bakalim dedik. Karsiya gectigimizde bir teknenin onunde sebebini sonradan anlayacagimiz bir kalabalik gorduk. Ben anladigim seyden pek hoslanmadim. Birkac kendini bilmez sarisin, esmer, uzun boylu ve zayif kiz fotograf makinalarina tekne ustu pozu veriyordu. Iste o gun Sydney hakiki bir Turk bakisiyla karsilasti :) bizimki gozlerini ayirmadan bu cirkin mahluklari suzdu ve tabii facebooka ve buraya koydugumuz resimleri cekmeye basladi. Boat showun son kismi ile ilgili hayal kirikligim olsa da geneli de fena degildi ishte :)...


Saturday 7 August 2010

Iki Hafta Once Aromalandik!

Biliyorsunuz Sydneyde festivaller bitmez, ve biz de yeni yetme sydneysiderlar olarak tabiiki de Aroma Festivalini duyunca katilmak istedik. Bizsiz festivalin anlamsiz olacagini dusunuyorduk ancak Capuera cilar, sambaci guzel kizlar, ucuz kahve, Sydneyin delileri, cingeneleri , Taiko davullari ve develi turk cadiri kismi olunca bize sadece izlemek dustu...

Mujde ve Basar ile konustugumuz gibi sabah erkenden latin meydanina gitmek uzere yola ciktik. Oraya vardigimizda bizi cok yakici bir gunes ve buyuk bir kalabalik bekliyordu. Aroma festivalinin ozelligi, her cesit kahvenin indirimli bir fiyattan stantlar boyunca sevenlere sunulmasinin yanisira, degisik kulturlerin ozelliklerini tasiyan yiyecek icecek ve turlu gosterilerin de sahnelenmesi oluyormus. Gider gitmez, uzun kuyrugunu gordugumuz ve Mujdeden lezzetini duydugumuz Guatemala kahvesini aldiktan sonra Gugonun en favorisi olan Sambaci kizlarin oldugu yere gittik. Dogrusu bizim Sambaci kizlardan hic de haberimiz yoktu. Once Capueraci yakisiklilar davullarini caldi biz de ritm tuttuk. Tam bittigini sanmistik ki, asagida resimlerini goreceginiz Brezilyadan ithal arkadaslarla karsilastik :) aman o ne karsilasma!!!kizlar onumuzde dans ederken Gugom agzi achik videolarini cekiyordu, Basar da karsidan bizi cekiyormus meger. Tabi ben sanati gorunce cok heyecanlandim, sanirim Gugo da kizlari gorunce...
Oradan, elimizde kahvelerimizle Continental meydanina ilerledik. Burada da Gogol Bordello tarzinda muzik yapan ilginc sac kesimli ve kiyafetli bir grup sarki soylerken, ilginc sac kesimli ve kiyafetli kizlar Sydneyin delileri ile birlikte sokakta dans ediyorlardi. Bir sure saskinlikla izledikten sonra chekik arkadaslarin geleneksel Dragon Showlarini izledik. Ardindan hayatimizda ilk kez gordugumuz Taiko gosterisi vardi. Geleneksel japon perkusyon sanati bizi cok cok etkiledi. Hatta o kadar etkilendik ki sonrasinda acaba kursuna mi gidip ogrensek bu isi bile dedik.
Hepbirlikte festivalin son kismi olan Turk kismina ilerledik. Ben Istanbuldaki simit saraylarindaki simit ve cay bardagi resmini gorunce gercekten oldugunu zannedip heyecanlandim. Gugo beni sakinlestirdi ve ne yazik ki kofte ekmek ve kagit bardaktaki cayla idare etmek zorunda kaldim. Turk kismina gittigimizde ilgimizi ceken ilk sey, baglama ile biraz Turkce biraz farsca soylenen ve Betulun sarkisi olan “Dertli Leyla” idi :) gerekli kulak cinlatilmasi yapildiktan sonra dansozu izlemek uzere sahneye donduk. Dansoz dedigimiz de Avustralyali oldugunu sandigimiz etine dolgun irice bir ablaydi. Cok da izleyemedik, dansozu pek ozlememisiz...

Gunun sonunda cok yorulmustuk ama guzel resim ve anilarla evimize donduk...